Loading...
Üstad Münir Nurettin

Kore Gazisi büyükbabam Haşim Bey, delikanlıyken babama ; ” Oğlum,Münir Nurettin’i tanı, bil, dinle, anla…Üstad o üstad ” diye tavsiye vermiş…O da uymuş iyi ki bu tavsiyeye; tanışmış “Üstad” ın müziğiyle…Çok sevmiş, hayran olmuş ve bilgi sahibi olmuş.

Babacığım da bana müzik evreninin kapılarını açarken, klasiklerin yanısıra başta Münir Nurettin Selçuk olmak üzere kendi kıymetlerimizi de tanıttı, dinletti. İlk dinlediğimde kulağımın alışık olduğu ve sevdiği polifonik / çoksesli klasik müzik örneklerinden çok da farklı gelmedi. Hemen benimsedim Üstad’ın müziğini. Temaları “biz”dendi. Söyleme ve besteleme tekniği evrensel müziği, ruhu ise bizim topraklarımızda yaşayan kültürlerin hepsini birden yansıtıyordu.

Geleneksel müziğimizle evrensel müziği bu kadar doğal harmanlayabilmesi merak ve şaşkınlık uyandırdı bende. Daha ilk notalarda sıradışılılığını sezdim. Sesi nasıl da berraktı. Dünya çapında bir renge, güce ve geniş ses aralığına sahipti. Ne duygu aktarmada ne de seslendirmede en ufak bir abartıya kaçmıyordu, aşırı süsleme yapmıyordu. Müziğin özünden kopmadan tertemiz bir su gibi akıyordu eserleri . Söyleme tekniği sanatlı, duygulu, zarif, özenli ve ölçülüydü. Söylediği kelimeler, heceler tek tek anlaşılıyordu. Aldığı iyi eğitim hemen kendini belli ediyordu.

Hayatını araştırdıkça başarısının ve kalıcılığının sırrını anladım. Şaşkınlığım ve merakım hayranlığa dönüştü. Elbette aile desteği var yine. Müziksever ve kıymetini bilir bir baba desteği özellikle. Oğlundaki yeteneği ve müzik sevgisini görüp eğitimine önayak olmuş. M.Nurettin Selçuk çocukluğu ve gençliğinde dönemin “Üstadlar”ından dersler almış. Evlerindeki müzikli toplantılarda beraber şarkılar söylemişler. Kulağı doğru seslerle ve sözlerle dolmuş. Performansı ile ilgili her yorum onun için en kıymetli ders notlarıymış. Ünü yaygınlaşmış olmasına rağmen evrensel müzik eğitiminin gereğini farkedip, tamamlamak için Paris’e (1926) gitmiş. Burada aldığı şan eğitimini kendi müziğine uyarlayıp yepyeni ve soylu bir teknik geliştirmiş. Müzikle bütünleştirdiği güftelerin her biri de birbirinden kıymetli şairlerimize (Behçet Kemal Çağlar, Yahya Kemal Beyatlı, Vecdi Bingöl, M.N.Irmak, Faruk Nafız Çamlıbel, Ümit Yaşar Oğuzcan ) ait. Başlattığı koro eşiliğinde solo yapma geleneği kulaklarımıza ve ruhumuza müzik ziyafeti oluyor.

Yazımı yazarken yine O’nu hissetmek için Üstad’ın albümlerini dinliyorum. Birden okuduğum dökümanlardaki tasvirler ışığında gözümün önüne bir tablo geliyor ; sahneye sakin yürüyüşünde ölçülü, oturuş kalkışında ahenkli, kadife perdelerin kıvrımından çıkıp geliyor bir İstanbul beyefendisi…En kaliteli kumaştan dikilmiş bir frak giymiş; gömleği ipek, kol düğmeleri elmas, ayakkabılar rugan…Kendine de, mesleğine de, seyircisine de özenli…( Ülkemizde ilk kez frakla ve ayakta şarkı söyleyen sanatçıdır.)

Not:

Şükran ve minnet duyuyorum ;

– Geleneksel Sanat Müziğimizi yükseltmek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak için yılmadan, tüm yüreğiyle ve yürekliliğiyle çalışan, söyleyen, besteleyen, üreten…Öğrenciler yetiştiren, bildiklerini sakınmadan paylaşan…Oğullarının da müziğe olan yetenek ve sevgisini farkedip destekleyen…Büyük oğlu Timur Selçuk’u kendi konserlerinde sahneye çıkaran, onurlandıran, motive eden, Paris’e müzik eğitimine göndererek yollarını açan büyük ustaya,

– Ve de benzer şekilde beni her daim destekleyen sanatsever kıymetli babam Tanju Ocak’a ve büyükbabam Haşim Ocak’a…

*Mesud Cemil. “Münir Nurettin, 35.yıl”, Ağustos 1951, Cumhuriyet Matbaası

Yorumlar

Blog Post

Post a reply
1812 views

- of 0

Reply to this discussion

You cannot edit posts or make replies: You should be logged in before you can post.