Loading...
Burcu'dan Sevgilerle

Çocukların büyük çoğunluğu gibi ben de küçükken müziğe aşıktım. Sürekli müzik dinler evde kendi kendime dans ederdim.  Sonraları biraz büyüdüm ve ortaokul yıllarımda içimde bir piano çalma hevesi oluştu. Çevremde küçüklüğünden beri piyano dersi alan arkadaşlarımın da bunda etkisi vardı. Ancak tereddütlüydüm. Çünkü nedense başlamak için geç kaldığım gibi bir algım vardı. Herkes küçükken başlamıştı bu işe ve ben acaba bu yaşta yapabilir miyim diye düşünüyordum. 

Halbuki daha 11 yaşındaydım. Bu nedensiz tereddütüm Özlem Hoca’mla tanışınca kayboldu. Çok tesadüfi bir tanışmaydı bizimkisi. Özlem Hoca’dan ders alan bir arkadaşımdan numarasını almıştım. Müzik ödevimle ilgili bir soru sormak için. Telefon ettim sorumu sordum ve sonra bir anda dedim ki ben piyano çalmak istiyorum. Küçük bir çocuktan hele benim gibi biraz çekingen birinden hiç beklenmeyecek bir şey. Böylece randevu aldım ve aileme söyledim: “Ben piyano dersi alacağım.” Ailem de beni kıramadı ve biz görüşmeye gittik. Bunu üzerinden tam on sene geçti. Hayatımda iyi ki dediğim şeylerin başında geliyor şimdi bu küçük cesaretim. Bir müzik aleti çalmak bana ne kattı diye düşündüğümde ilk aklıma gelen müzik sevgimi bilinçli bir şekilde arttırmak olur. Ben piyano çalmasaydım belki hala klasik müzik ve diğerlerini dinliyor olurdum ama bu birikimimle dinlemek çok başka. İlerledikçe, o çok bilinen “aman ne zar canım bunda” denen parçaların ne kadar teknik dolu ve zor olduğunu gördüm. Bu piyanoya ve bütün bestecilere olan hayranlığımı bir kat daha arttırdı. 

Piyano çok emek istiyor ve biraz da nankör. Eğer bir süre ihmal ederseniz unutmaya başlıyorsunuz. Ama şunu da unutmamak lazım unuttuklarınızı hatırlamak çok vaktinizi almıyor. Verdiğiniz emeğin,  harcadığınız zamanın karşılığını görmek gibisi yok. Bir parçayı haftalarca bazen aylarca çalışıyorsunuz. Sonra çalarken bir dinliyorsunuz ki kendinizi, kendinizle gurur duyuyorsunuz. Bunu ben başardım diyorsunuz. Müzik öyle bir şey ki hem çalarken hem dinlerken kafasınız sadece onda oluyor. Hayattan ve problemlerden çok güzel bir kaçış yolu aslında. Bazen çok yoğunken ve okulla boğuşurken ara verip yarım saat piyano çalmak terapi oluyor. Var olan siniriniz, yorgunluğunuz parmaklarınızdan piyanonun tuşlarına akıp gidiyor. On sene az değil. Benim küçükken özendiğim piano dersi alan arkadaşlarımın çoğu bıraktılar piyano çalmayı. Belki ben de bir kaç sene çalıp bırakırdım eğer Özlem Hoca olmasaydı. 

Piyano dersinde aslında çoğu derste olduğu gibi önemli olan öğretmen. Gerçekten sizi dinleyen anlayan bir öğretmen olmazsa bir kaç senede belki de daha kısa sürede kaçıyor hevesiniz. Ben çok ama çok şanslıydım ki Özlem Hoca’ya denk geldim. Özlem Hoca sadece bir öğretmen değil aslında benim için. Hayatımda örnek aldığım, akıl danıştığım, problemlerimi anlattığım birisi. Bazen başıma bir şey geliyor ve diyorum acaba Özlem Hoca ne düşünür, ne akıl verir. İnsanın hayatında böyle birisi olması ne güzel şey. Tabiki insan ailesine de danışır, fikir alır ama ne olursa olsun o sizin ailenizdir. Her zaman objektif olamayabilirler. Ama Özlem Hoca hem objektif bakar size hem de bir yandan bir ablanız gibi aile sıcaklığını da verir. İtiraf ediyim Özlem Hoca bu yüzden benim sırf öğretmenim değildir aynı zamanda psikoloğum gibidir. Piyano konusunda da her zaman çok teşvik edicidir. Baktı ben sıkıldım bir şeyi çalışmaktan, döner başka bir şeye başalarız. Her parçamı birlikte seçmişizdir. Bir öğrenciye çalmak istemediği bir şeyi asla zorla çaldırmaz ki bence teşvikte en önemli unsurdur bu. Beraber konserlere gideriz, yemekler yeriz. Piano dersleri ders değilde keyif yapmak gibidir.

Daha ne söyleyebilirim ki. Piyano hayatıma hem çok güzel bir beceri, çok güzel bir müzik bilgisi hem de çok güzel bir insan kattı. Sanırım daha fazlasını isteyemezdim.

burcu orhun